“YALOVA’YI GÜNEYE DOĞRU TAŞIYALIM”

Kahramanmaraş merkezli yaşanan deprem sonrasında beklenen Marmara Depremi ve bu depremde Yalova’nın ne gibi bir hasar alacağı da gündeme geldi. Bu anlamda açıklamalarda bulunan Yalova Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Osman Kendir, şehri kurarken bina ve zemin ilişkisinin önemine vurgu yaptı. Bu anlamda şehrin zemini daha sağlam olan Güney yönüne kaydırılmasının en doğru yaklaşım olduğuna dikkat çeken Kendir, “Öncelikle yaşadığımız şehrin nasıl bir yere inşa edildiğini bilerek başlamalıyız. Yalova İli, geneli itibarı ile kuzey-güney uzanımlı dereler ve tepelerden oluşmaktadır. Düzlük alanlar; dere yatakları ve bu derelerin denizlere taşıdığı gevşek, tutturulmamış, çakıl, kum, silt ve kil (batak-balçık) boyu malzemeler ile bu derelerin denize ulaşmasıyla kıyıda birikmiş deltalardan, denizel çökellerden (sahil şeridi) oluşmaktadır. Alüvyon olarak tanımladığımız bu birimler, suya doygun ve yapılaşma açısından da problemli zeminleri oluşturmaktadır. Hareketsiz (depremsiz) ortamda bile; taşıma gücü, oturma, şişme vb. mühendislik problemleri içeren alüvyon çökeller deprem anında hareketli ortamda olduklarından daha da zayıf özellik sunarlar (taşıma gücü kaybı, sıvılaşma) ve üzerindeki yapıların etkilenmesine yol açarlar. Böylelikle de sıkça depremlerde yıkılan binalara şahit oluruz. Örneğin, 17 Ağustos depreminde, öncesinde ve sonrasında meydana gelen depremler, güncel hatırlayacağımız Sisam (İzmir-Bayraklı) ve Kahramanmaraş depremlerinde zarar gören ve yıklan binaların neredeyse tamamına yakının dere yatakları ve derelerin taşıdığı malzemelerden oluşan ovalarda (alüvyon çökeller) olduğunu görüyoruz. Bu alanlarda yaptığımız yapılar açıkça risk altındadır. Yapılan projeler (zemin etüdü, mimari, statik vb.) işin ehilleri tarafından titizlikle yapılmalı, yapı denetim ve belediyelerde işin uzmanlarınca kontrol edilmeli ve müteahhitlerimizde profesyonel olmalıdır. Yapı-zemin uyumu mutlaka sağlanmalıdır. Burada herhangi bir aşamada yapılacak bir hatada ise acı sonuçları kaçınılmazdır. Hal böyle iken şehrimizi öncelikle Alüvyon üzerine inşa etmeyecek şekilde planlamamız gerektiğini unutmamalıyız. Şehrin anayasası olan Çevre Düzeni Planı ve alt ölçekli İmar planları da bu alanların genişlemesini önleyecek nitelikte olmalı ki bu alanlardaki yapılaşmalar sınırlandırılabilsin. Alüvyon çökellerin yanı sıra da, diğer alanlarımız, kuzey-güney uzanımlı, yayvan topoğrafyaya sahip genç tepelerimiz ile doğu-batı uzanımlı Samanlı dağlarından oluşan daha yaşlı kayalardan oluşmaktadır. Eğimli alanlarda (yamaç-tepe) yapılan yapılarımız ise genellikle katı-çok katı-sert kıvamlı killer ile daha güneyde kaya niteliğindeki zeminlerden oluşmaktadır. Bu alanlarımızda da kil-kum birimlerde heyelan, akma-kayma, şişme gibi mühendislik problemleri ile de karşılaşmaktayız. Ancak alüvyon çökellere göre hem daha güvenli hem de mühendislik çözümleri daha ekonomik olmaktadır. 17 Ağustos depreminde ise heyelanlı alanlarda olan, mühendislik hizmeti almamış yapılarımızda bile hasarın sınırlı olduğuna şahit olduk. O nedenle şehri Güneye doğru taşıyalım diyorum” dedi.