“AFETLER BİZİM İÇİN MİLLİ GÜVENLİK SORUNUDUR”

TBMM 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu Teklifi ile Sayıştay raporlarının Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki görüşmeleri devam ediyor. Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin görüşüldüğü dünkü Komisyon oturumunda Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına söz alan Yalova Milletvekili Tahsin Becan, ülkemizi tehdit eden Büyük İstanbul depremine işaret ederek, “Olası bir büyük İstanbul depreminde bizi bekleyen felaket tablosunu burada kelimelerle açıklamanın imkânı yok! Tehlike, bağıra bağıra ‘geliyorum’ diyorsa afetlerle mücadeleyi ‘öncesi, esnası ve sonrası’ olmak üzere 3 boyutuyla ele alan stratejik bir milli savunma aklı geliştirmeliyiz” diye konuştu. Türkiye’nin coğrafi konumu gereği jeopolitik ve jeolojik risklere açık olduğunu söyleyen Becan, yıkıcı afetlerin en büyük milli beka sorunu olduğunu belirtti.     

“Milli Savunmamız sadece Güvenlik Konsepti Üzerine İnşa edilmemeli”

Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşan CHP’li Becan, Türkiye’nin insani krizlerin ve afetlerin risklerini ölçmek ve sıralayabilmek amacıyla oluşturulan Küresel Risk Endeksi’nde “yüksek risk” grubunda yer aldığını ifade ederek, “Jeopolitik ve jeolojik açıdan riskli bir bölgede yaşıyoruz. Dolayısıyla afetler bizim için milli güvenlik ve milli savunma sorunudur. Eğer böyle bir coğrafyada yaşıyorsanız Milli Savunma politikasını sadece güvenlik konsepti üzerine kurgulayamazsınız” dedi.

“Sorun Ortada, Çözüm Belli”

Bir deprem ülkesi olan Türkiye’de devletin öncelikli görevinin yapıların tasarım, inşa ve denetim süreçlerinin doğru ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlamak ve bu süreçleri doğru yönetecek bir afet politikası geliştirmek olduğunu kaydeden CHP Yalova Milletvekili Tahsin Becan, “6 Şubat depremlerinde Türkiye'nin yapı stokunun bilinmezlik içinde olduğunu çok acı biçimde gördük. Bu bakımdan Türkiye Afet Yönetimi Kanununun hızla çıkartılmasını ve ülkemizde bir Afet ve Acil Durum Bakanlığı kurulmasını milli savunmamız bakımından bir beka sorunu olarak görüyoruz” diye konuştu.

Türkiye’ye telafisi imkansızı büyük acılar yaşatan 6 Şubat depremlerinde, yetki sorunu nedeniyle askerlerin arama kurtarma faaliyetlerine geç başladığı yönündeki iddiaların  kamuoyunda uzun süre tartışıldığını anımsatan CHP’li Becan, tüm yetkileri elinde toplayan AFAD’ın deprem esnasında kural koyucu, yönlendirici, koordine edici, destekleyici ve denetleyici olamadığının ortaya çıktığını, emir komuta zinciri nedeniyle kışlada bekletilen askerlerin sahaya zamanında çıkartılamadığını örnekleriyle anlattı.

“EMASYA Olsaydı?”

Konuşmasında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıyla birlikte rafa kaldırılan EMASYA Protokolüne de değinen Becan, “TSK, eskiden felaket anlarında hemen sahaya çıkar, müdahale ederdi. Çünkü "Emniyet-Asayiş-Yardımlaşma" ifadelerinin kısaltılmışı olan EMASYA protokolü devredeydi. Bu çerçevede, afet ve acil durumlarda kimin ne yapacağı önceden belirleniyordu. Bu protokol ilk olarak 99 depreminde uygulandı. O dönem, 34 bine yakın TSK personelinin hızlıca depremzedelere müdahale etmesi sayesinde kurtarılan kişi sayısının arttığını biliyoruz. Ne var ki, bu protokol devre dışı bırakıldı. Yetkisiz ve liyakatsiz kişilerin elinde afetlere müdahale etmesi gereken Kızılay ve AFAD gibi kurumlar etkisizleştirildi. Merkez üssü Kahramanmaraş Pazarcık olan deprem, 6 Şubat’ta saat 04.17’de meydana geldi. AFAD, 35 saat 56 dakika sonra TSK’dan yardım istedi. Ne yazık ki, emir komuta zinciri içinde çok değerli saatler ve neticesinde binlerce can kaybedildi” diye konuştu.

TSK’nın Yalova İçin Hazırlığı var mı?

Büyük çaplı afetlerde Türkiye’nin arama kurtarma faaliyetlerinde kullanılacak insan ve ekipman kaynağının merkezinin İstanbul olduğunu anımsatan Tahsin Becan, beklenen büyük İstanbul Depremi’ne yeterince hazırlık yapılmadığı takdirde ülkenin büyük bir kaosa sürükleneceğini ifade ederek, “Türkiye’de deprem öncesinde, esnasında ve sonrasında yapılacaklar konusunda Türk Silahlı Kuvvetleri kadar deneyimli başka bir kurum olmadığını düşünüyorum.  TSK olarak bu çapta büyük bir depreme karşı hazırlığınız var mı? Depremlerden çıkarılan dersler doğrultusunda, barınma ihtiyacının en temel gereksinim olduğu düşünülerek ülke genelindeki belirli illere konteynerler gönderildiğini biliyoruz. Geçici ve kalıcı barınma olmak üzere iki farklı kategoride değerlendirilen çalışmalar, depremin hemen ardından kurulacak konteyner kentler aracılığıyla hizmet sunmayı amaçlıyor. Afetler nedeniyle evleri zarar gören, yıkılan ya da kullanılamaz hale gelen vatandaşların barınma ihtiyaçlarını karşılayacak olan bu konteynerler, aynı zamanda hızlı taşınabilirlik özelliği ile de dikkat çekiyor. Mesela bölgede TSK tarafından hızlıca konteyner kentler kurulması için şimdiden bir hazırlık yapıyor musunuz?” dedi.

Bakan Güler’e Sorular

CHP Yalova Milletvekili Tahsin Becan konuşması esnasında dönemin Genelkurmay Başkanı olan Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’e şu soruları da yöneltti:

1) Millî Savunma Bakanlığımızın etkin olarak kullandığı twitter hesabına göre depremden 15 saat sonra 3 bin, 42 saat sonra 7 bin 500, 107 saat sonra 25 bin askerimiz sahada görevlendirilmiş. Depremden etkilenen bölgenin büyüklüğü göz önüne alındığında bu sayının yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?

2) 32 ila 38 saat arasında değişen sürelerde deprem bölgesine intikal eden birliklerimizin can kurtarmak noktasında geç kaldığını düşünüyor musunuz?

3) Şanlı donanmamızın çok önemli kabiliyetlere sahip göz bebeği çıkarma gemileri olan Bayraktar ve Sancaktar’ın depremden 66 saat sonra İskenderun’a varabilmesinin sebebi nedir?

4) Büyük yıkım yaşayan köylere yardımların helikopterlerle depremden tam 84 saat sonra ulaştırılabilmesi kabul edilebilir mi?

5) Deniz kuvvetlerimizin envanterindeki uçak ve helikopterlerden depremden ancak 130 saat sonra yararlanabildik! Bu gecikmenin sebebi nedir?

6) Türk Silahlı Kuvvetlerinin ebedi başkomutanı Büyük önder Atatürk’ün “şahsi meselemdir” dediği Hatay’dan askeri personel ile ilk arama kurtarma haberinin depremden 30 saat sonra ajanslara düşmesi nasıl açıklanabilir?

7) Yukarıda bahsedilen gecikme ve organizasyonsuzluk niye olmuştur? Sorumlular hakkında tahkikat yapılmış mıdır?